Uşak Genel Bilgi 26 Aralık 2024, 15:48
Uşak Genel Bilgi
Uşak ve çevresinin MÖ 4000 yılından itibaren yerleşime açıldığı anlaşılmaktadır. Özellikle Bronz Çağı’nda yerleşimin daha yaygınlaştığı görülmektedir.
MÖ 2000’de Anadolu’da ilk siyasi birliği kuran Hititler döneminde, Uşak ve çevresi Hitit egemenliğinde olmuştur. MÖ 1000’de ise Friglerin batı sınırını oluşturan Uşak ve çevresi, bu kültürlerden ziyade İon kültürünün etkisi altında kalmıştır.
MÖ 7. yüzyılda Kral Gyges’in Lidya İmparatorluğu’nu ele geçirmesiyle Uşak topraklarının büyük kısmı Lidya sınırları içinde kalmıştır. MÖ 620’de tamamen Lidya’nın egemenliğine giren Uşak, dünyanın ilk parasını basan ve kullanan, döneminin en zengin krallığı olan Lidya’nın hâkimiyeti altında MÖ 546 yılına kadar kalmıştır.
Bu süre içinde Efes’ten başlayan Kral Yolu yapılmış ve yol, Gediz (Hermos) Nehri’ni takip ederek Uşak ili sınırları içerisinde bulunan Güre köyü ile Uşak-Keromon-Agora kentlerine uğrayarak devam etmiştir.
MÖ 546’da Lidya’nın son kralı Kroisos ile Pers Kralı Kyros arasındaki savaşta Lidya’nın tarihten silinmesi sonucu bölge İran’dan gelen Perslerin hakimiyetine girmiştir. Pers egemenliği MÖ 334 yılına kadar devam etmiştir. Bu tarihte, Makedonyalı Büyük İskender’in Anadolu seferi sonucu bölge, tüm Anadolu gibi Büyük İskender’in hakimiyetine girmiş; İskender’in ölümünden sonra ise bölge, Büyük İskender’in generallerinden Antigonos’un payına verilmiştir. Daha sonra bir süre Bergama Krallığı’na bağlanan Uşak ve çevresi, MÖ 189 yılında Roma Konsülü Montius’un himayesine, başka bir ifadeyle Roma hakimiyetine geçmiş; Kavimler Göçü’nden sonra Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılması neticesinde Doğu Roma sınırları içinde kalan Uşak, MS 12. yüzyıla kadar Bizans hakimiyetinde kalmıştır. 1071’den sonra yöre, zaman zaman Selçuklular ile Bizanslılar arasında el değiştirmiş, 1176 yılında Selçuklu Sultanı II. Kılıçarslan ile Bizans İmparatoru Manuel Komnenos arasında yapılan Miryokefalon (Kumdanlı) Savaşı sonucunda Selçuklulara geçmiştir.
Sultan II. Kılıçarslan, yeni bir fetih hareketine girişerek 1182’de Uluborlu’yu, daha sonra Kütahya civarını fethetti. Uşak yöresinin de bu sefer sırasında Selçuklu hakimiyetine geçtiği muhakkaktır. Çünkü Selçuklu sınırları Denizli’ye kadar yaklaşmıştı. Bu arada Sultan II. Kılıçarslan, 1185 tarihinde ülkeyi 11 oğlu arasında paylaştırdı. Bu taksimat sonunda Kütahya-Uşak-Uluborlu bölgesi Gıyaseddin Keyhüsrev’e verildi. Bu taksimattan sonra kardeşler arasında hakimiyet mücadelesi başladı. I. Gıyaseddin Keyhüsrev, 1192 tarihinde devletin başına geçmeyi başardıysa da diğer kardeşlerini bertaraf edemedi ve 1196’da II. Süleyman Şah tarafından sürgüne gönderildi. Kardeşler arasındaki bu taht mücadelesinden yararlanan Bizans, Kütahya-Uşak civarını geri aldı. Bizans hakimiyeti 1233 tarihine kadar sürdü. Bu tarihten itibaren Uşak civarı artık tamamen Türk hakimiyetine geçti.
Uşak, Anadolu Selçukluları döneminde bu devletin bir anlamda sınır şehri olmuştu. Sultan Alaaddin Keykubad zamanında, Kütahya ve Uşak civarının kesin olarak Türk hâkimiyetine girmesini takip eden yıllarda, bölgeye yoğun bir Türkmen yerleşimi olmuştur. Bundan sonra Uşak ve çevresini Germiyanoğulları Beyliği’nin hakimiyetinde görüyoruz. XIII. yüzyılın ilk yarısında Anadolu Selçuklu Devleti’nin hizmetinde olarak Malatya taraflarında meskun bulunan Germiyan Aşireti’nin, muhtemelen 1241’de Baba İshak İsyanı’nın bastırılmasından sonra II. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında veya bir müddet sonra Kütahya-Uşak bölgesine yerleştirildikleri anlaşılmaktadır. Çünkü Cimri (Alaaddin Siyavuş) hadisesinde Germiyanlıların faal bir rol oynamaları, bu aşiretin Cimri hadisesinin ortaya çıkışından (1277) önce Kütahya-Uşak yöresine yerleştiklerini göstermektedir. Bu hadise sırasında Sahip Ata Oğulları emrinde görülen Germiyanlılar, bundan sonra artık Batı Anadolu’da en kuvvetli beylik haline gelmiştir.
Beylikler döneminde Germiyanoğulları’na tabi olan Uşak ve çevresi, 1391’de Yıldırım Bayezid’in Germiyanoğulları hakimiyetine son vermesi ile Osmanlılara dahil olmuş; Fetret Devrinde beylikler tekrar canlanmış, 1429 yılında Germiyanoğulları’nın son hükümdarı II. Yakup Bey’in vasiyeti ile Osmanlı Devleti’ne kalmıştır. Uşak, Osmanlı hakimiyetine girdikten bir süre sonra yapılan idari taksimata göre Anadolu Eyaleti’ne bağlı Kütahya Sancağı’nın bir kazasıdır. Her ne kadar Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Arşivi’ndeki 16. yüzyıla ait 48 numaralı Kütahya Sancağı Tapu Tahrir Defteri’nde Uşak nahiye olarak geçmekteyse de Mustafa Çetin Varlık’ın 16. Yüzyılda Kütahya Sancağı (1980) isimli kitabında, 1513 tarihinde Uşak’ın Kütahya Sancağı’nın kazaları arasında gösterildiği belirtilmiştir. Uşak, bu statüsünü 1530 tarihinde de muhafaza etmiştir.
16.yüzyılda detaylı şekilde bilgi bulabildiğimiz Uşak kazası hakkında daha sonraki yıllarda belgelere dayalı fazla bir bilgiye rastlanmamaktadır. 17. yüzyıla ait bilgiler ise çoğunlukla seyahatnamelerde mevcuttur. Bu yüzyılda yaşayan Katip Çelebi’nin (1605-1658) Cihannüma adlı eserinde; "Uşak, Kütahya’dan doğuya bir merhale, Murat Dağı yakınında, bir dere içinde kaleli bir kasaba; 150 adet köyü bulunan mamur bir kazadır. Kasabası geniş bir ovanın doğusuna düşüp köyleri o ovada bulunmaktadır. Seccade ve halısı meşhurdur." diye bahsedilmektedir.
Uşak hakkında aynı yüzyılda yazılmış bir diğer kaynak da Evliya Çelebi’nin Seyahatname adlı eseridir. Bu eser, Katip Çelebi’nin Cihannümasından daha sonraki yıllarda yazılmıştır. Verilen bilgiler kesin olmamakla birlikte, Katip Çelebi’nin anlattıklarını teyit eder niteliktedir.
Seyahatname’ye göre Uşak, Kütahya Sancağı dahilinde bulunan bir kaza olup, Gevher Sultan "Has"ıdır. Şehir; doğuda Banaz, kıble tarafında Honaz, güneyde Komar, batıda Kule, kuzeyde Gediz olmak üzere beş kapısı olan bir kale ile çevrilidir. Eserde kalenin özellikleri ayrıntılı bir şekilde anlatılmaktadır. Buna göre, kalenin müstahkem olmadığı, beş arşın yüksekliğinde ve kare şeklinde olduğu belirtilmektedir. Ayrıca, Buğday Pazarı Kapısı’nda bir hendek bulunduğu ve 1598 tarihinde Uşak halkının Celali İsyanları nedeniyle bu kaleyi tuğla ve taşlarla tamir ettiği ifade edilmektedir.
Uşak, Osmanlı yönetimi altında 17. ve 18. yüzyıllarda münferit olaylar hariç uzun süre barış içinde yaşamıştır. 19. yüzyılda siyasal açıdan sakin bir dönem geçiren Uşak, canlı bir ticaret şehri haline gelmiştir. Özellikle halı ve kilimleri, İzmir yoluyla İngiltere ve Fransa’ya kadar ulaşmıştır. Alaşehir-Afyon Demiryolu’nun 1869 yılında tamamlanmasıyla İzmir ile Uşak arasındaki ulaşım kolaylaşmış ve ticari hayat daha da canlanmıştır. 19. yüzyılın ikinci yarısındaki Uşak hakkında La Turquie d’Asie adlı eserinde bilgi veren Vital Cuinet, evlerin büyük çoğunluğunun pişmemiş tuğladan yapıldığını, 1890’da ise hem daha sağlam hem de daha zarif olan ahşap evlerin tercih edildiğini belirtmektedir.
İzmir’in işgalinden sonra Batı Anadolu’da Gediz ve Menderes vadilerinde ilerlemeyi planlayan Yunan kuvvetleri, 25 Mayıs’ta Manisa’yı, 29 Mayıs’ta ise Turgutlu’yu işgal etti. Bu işgaller karşısında Alaşehir’de Kuvayı Milliye teşkilatı kuruldu. Akabinde Uşak’ta da hareketlenmeler başladı. İzmir’in işgali sırasında, 17. Kolordu’dan ayrılarak Uşak’a gelen Selanikli Kaymakam Fuat Bey, Yüzbaşı Hakkı Bey ve Sökeli Hilmi Bey, burada gizli bir cemiyet kurdular. Ödemiş’in 1 Haziran’da istilaya uğraması üzerine Uşak’a gelen Alaşehir Mevkii Kumandanı Süleyman Sururi Bey’in Teşkilat-ı Mahsusa ile bir irtibatı vardı. Sururi Bey’in etkisiyle bu cemiyetin adı "Müdafaa-i Hukuk Heyeti Milliyesi" şeklinde değiştirilerek Karakol Cemiyeti ile bağlantı sağlandı. Kuvayı Milliye’ye karşı olan kaymakam ve belediye reisinin bütün baskılarına rağmen, Uşak’ta milli hareket sindirilemedi.
Gizli cemiyetin çalışmaları neticesinde, Salihli Cephesi’nden ayrılan bir bölük, Eşme’den takviye alarak 17 Temmuz 1919 günü Uşak’a girdi ve şehre hakim oldu. Ardından, Gediz ve Simav’da Kuvayı Milliye teşkilatı kuruldu. Kuvayı Milliye’cilerin Uşak’ta hakimiyeti ele geçirmesi, İstanbul ve İşgal Kuvvetleri’ne "Kuvayı Milliye’ciler Hristiyan nüfusa saldırdı" şeklinde aksetti. Düşman kuvvetleri, İstanbul Hükümeti’ne baskı yaparak Uşak’ta asayişin sağlanmasını istedi. Hükümet, Afyon’da bulunan 1.500 kişilik 23. Fırka’yı Uşak’a göndermek istedi. Ancak General Milne, fırkanın Kuvayı Milliye’ye katılabileceğini düşünerek bunu kabul etmedi.
Eski bir İttihatçı olan İbrahim Tahlakılıç (Dalkılıç), gizli bir cemiyet olan "Müdafaa-i Hukuk Heyeti Milliyesi" cemiyetinin içinde yer almadı. Hatta bu cemiyetin zarar vermesinden endişe duyarak, 30 Temmuz 1919’da "Redd-i İlhak" cemiyetini kurdu. İbrahim Bey’in başkanı olduğu bu cemiyet, milli kuvvetlerin halka zarar vermelerini önlediği gibi Uşak’ta Kuvayı Milliye hareketini yaygınlaştırdı.
İzmir’in işgalinin ardından, Uşak’ta bu gelişmeler yaşanırken, bütün Batı Anadolu’yu kapsayacak bir üst kongre niteliğinde olan "Alaşehir Kongresi" 15-16 Ağustos tarihlerinde toplandı. Kongreye; Balıkesir, Manisa-Alaşehir, Sındırgı, Buldan, Gördes, Uşak, Ödemiş, Bozdağ, İnegöl, Denizli-Nazilli, Akhisar ve Ayvalık’tan temsilciler katıldı. Kongrede, Hacım Muhittin Çarıklı başkan, Uşak temsilcisi İbrahim Bey ise başkan yardımcısı seçildiler. II. ve III. Balıkesir Kongrelerinin ardından, Ekim ayı içerisinde Uşak’ta bir kongre toplandığına dair bilgiler bulunmakla birlikte bu bilgiler oldukça sınırlıdır. Alaşehir Kongresi’nde kurulması kararlaştırılan "Alaşehir Heyet-i Merkeziyesi", 14 Eylül 1919’da ilk toplantısını yaptı. Daha sonra, Heyet-i Merkeziye Talimatnamesi’nin 8. maddesi olan "Heyet-i Merkeziye, karargahını kendisi için uygun göreceği mahalle nakledebilir" hükmüne istinaden merkezini Uşak’a nakletti. Heyet-i Merkeziye, Uşak’ta ilk toplantısını İbrahim Bey’in başkanlığında gerçekleştirdi. Sivas Kongresi’nde bütün cemiyetlerin Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında toplanması kararı alınmasına rağmen, Uşak’ta Heyet-i Merkeziye "Hareket-i Milliye Redd-i İlhak Cemiyeti Heyeti-i Merkeziyesi" adını korudu. Bu isimden, daha önce Uşak’ta kurulan Redd-i İlhak Cemiyeti ile Heyet-i Merkeziye’nin bütünleştiği anlaşılmaktadır.
Uşak Heyet-i Merkeziyesi’nin görevi sadece cepheye asker göndermekle sınırlı değildi. Cephe gerisindeki ihtiyaçları karşılamak için de büyük gayretler sarf ediyordu.
Sivas Kongresi’nin toplanmasından sonra Yunan kuvvetlerinin harekete geçmesiyle İzmit, Eskişehir ve Konya livaları en hassas bölgeler haline geldi. İstanbul Hükümeti, bu bölgelerde Kuvayı Milliye teşkilatının kurulmasını önlemeye çalıştı. Heyet-i Temsiliye ise İstanbul Hükümeti’ni istifaya zorlayarak bu bölgelerde gücünü arttırmak istiyordu. Bu karmaşa içinde Garbi Anadolu Umum Kuvayı Milliye Kumandanlığı’na Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, Eskişehir Mıntıka Kumandanlığı’na Atıf Bey, 23. Fırka Kumandanlığı’na Ömer Lütfi Bey getirildiler. Harbiye Nazırı Mersinli Cemal Paşa, Batı Cephesi’nde yaptığı yeni düzenleme ile 23. Fırka’yı Konya’da bulunan 12. Kolordu’ya bağladı. Heyet-i Temsiliye yaptığı çalışmalar neticesinde 23. Fırka’yı kendi denetimi altına aldı.
- Fırka’nın 68. Alayı, bir taburu eksik olarak Uşak’a yerleşti. 8 Ocak 1920 tarihinde 23. Fırka’nın kumandanlığına Aşir Bey tayin edildi. Fırka’nın içinde milis tümeni de vardı. İbrahim Bey’in isteğiyle kurulmuş olan Uşak Hücum Taburu, Ocak 1920 tarihinde milis tümeninin içinde yer aldı.
Yunanlılar, silah zoruyla Sevr Antlaşması’nı Osmanlı Devleti’ne kabul ettirebilmek için 22 Haziran 1920 tarihinde taarruza başladılar. Yunan kuvvetlerinin bir kolu Bursa tarafına, bir kolu da İzmir’in doğusuna doğru harekete geçti. 29 Ağustos’ta Uşak’ı işgal etti. Yunanlılar Uşak’a girdikleri zaman eşraftan ve köylülerden pek çoğunun evlerini yağmaladılar. Ayrıca, işgal sırasında Yunan askerleri pek çok kişiyi öldürdü. Bu katliamda ne suç tespiti yapıldı ne de mahkeme kararı alındı. Yunanlılar işgalden sonra şehre yerleşmek için bazı evlere el koydular. Uşak’ta yerli halkı sindirmek amacıyla nüfuzlu kişileri Atina ve Yunan adalarındaki esir kamplarına sürdüler. Sürgüne gönderilen 300 kadar vatandaşımız, 10-12 ay sürgünde kaldılar. Bunlar, Kuvayı Milliye’ye katıldıklarından dolayı sudan bahanelerle suçlandılar. 29 Ağustos 1920’de işgal edilen Uşak, iki yıl iki gün süren Yunan işgalinden 1 Eylül 1922 günü kurtuldu.
Milli Mücadele yıllarında Uşak, maddi ve manevi bakımdan zarara uğramasına rağmen, Cumhuriyet Türkiyesi’nde ilk girişimlerle sanayi hamlesini başlatmıştır.
Osmanlı devrinde Hüdavendigar Vilayeti’nin Kütahya Sancağı’na bağlı bir kaza olan Uşak, 20 Nisan 1924 tarihli 491 Sayılı Teşkilat-i Esasiye Kanunu ile yapılan idari düzenlemede yine Kütahya Vilayeti’nin bir kazası olarak kaldı. Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni idari yapısı içinde Banaz, Sivaslı, Karahallı ve Ulubey Nahiyeleri, Uşak Kazası’na bağlandı. 9 Temmuz 1953 tarih ve 6129 Sayılı Kanun’la vilayet haline getirilen Uşak’a, Manisa ilinden Eşme ilçesi bağlandı. Nahiyeler, ilçe statüsüne getirildi.